HİTLER'İN İDAMI
- Firari
- 12 Ara 2020
- 2 dakikada okunur
Gün ışığı penceremden süzülürken başımı geceden beri elimde tuttuğum gazeteden kaldırdım. Büyük puntolarla atılmış “Başkan Hitler” manşetleri, Nazilere övgü dolu yazılar… Birkaç ay öncesine kadar Hitler tarafından Bavyera Hükümetini yıkmak ve Nazileri tüm Almanya’ya tanıtmak amaçlı gerçekleştirilen başarısız bir Birahane darbesi duruşmalarının yargıcıyım. Savunmalarla geçmiş mahkemelerden sonra yine kendimle başbaşayım. Kaos giderek besleniyor, tarihin önüme sunduğu seçeneklerle acizlik ve çaresizlik arasına kilitlendiğimi hissediyorum. Araftayım. “Gerçekten başarısız mı oldu Volksgericht?” diye fısıldadı derinden bir ses. Hitler mahkemeyi lehine çevirmiş, küllerinden yaratacağı Almanya portresi ile sesini duyurmayı zaten başarmıştı. Büyüleyiciydi, aynı zamanda bütün insan deliliklerinin en tehlikelisiydi. Cesurdu ama damarlarındaki kandan başka sığınak bulamayacak kadar da korkaktı. Kader ağlarını gözlerine baktığımda donuk bir pencereden seyrediyordum. Sağır edici bir ölüm sessizliği ile şahlanan Almanya’yı, akan her kanda kendine can bulan, daha doğmamış bebeklerin bedenleri üzerinden göndere çekilen bayrağımı izliyordum. Dehşet verici, bir o kadar da tatmin ediciydi. İçimdeki ego ve vicdan çatışmasının ateşi ile can çekişiyordum. Sol yanımdaki şeytan, sağ yanımdaki melek, biliyorum vicdanım üzerine kumar oynuyorsunuz. Ah ne kötü şeydir kişinin kendinden kaçamaması! İçi arınmamışsa neler bekler insanı, kendi kendisiyle ne savaşlar eder boşuna! Tutkuları içinde ne kemirici kaygılar ne korkular içinde kıvranır insan! Olağanüstü durumlar olağanüstü önlemler gerektirir. Bir köşeye ittim artık gerçek ile hayal arasındaki sanrıları, hakikati davet ettim yüreğime. Şimdi üzerimde cübbemle, tarih sayfalarından gümbür gümbür duyulacak sessiz adımlarla mahkeme salonuna ilerliyorum. Geliyorum, nefret ve nazizmi Hitler’in gözlerine hapsettim. Hürriyeti doldurdum kollarımın altına geliyorum. Binlerce günahsızın dudaklarının arasına saklanacak gülüşlerini şimdiden gökyüzüne salmaya geliyorum. “Her şey kırılmaz zincirleriyle bağlı kaderin” demiş Lecretius. Adaleti ve vicdanı arkama aldım, kadere karşı koymaya geliyorum. Hıncahınç dolu salonda Ludendorff’un gözlerindeki korku yerini Hitler’de cesaret ve öfkeye bırakıyordu. Yavaşça mikrofona doğru eğildim: “General Ludendorff, mahkeme sizi suçsuz buldu ve sizi serbest bıraktı.” Alkış sesleriyle çınlıyordu salon. İkinci defa mikrofonu aldım: “Bay Hitler, mahkeme sizi ihanetten suçlu buldu. İdam cezasına çarptırıldınız.” Önce derin bir sessizliğe gömüldü herkes. Daha sonra Hitler’in “hainler!” çıkışıyla yeniden gürledi mahkeme. Gardiyanların kolları altında durmadan “hainler” diye bağıran bir faşistin son çırpınışlarına şahit oluyordum. Bazen bir kişiyi öldürmek toplumu diriltmektir. Kararım yalnıza Hitler’in değil, kin ve nefretin, vahşet ve acının da celladıydı. Hızlı adımlarla geride bıraktığım arbede içinde kalmış mahkeme salonuna son kez dönüp bakarken “biliyorsun Volksgericht” dedim kendi kendime, “barış her zaman üstün gelecek!”
2016
Comentários