Veda ve Vefa
- Firari
- 25 Kas 2024
- 2 dakikada okunur
Sevgili Ali,
Kör kuyularındaki sessizliğim, içimdeki yangının yorgun alevi Ali. Cennetle cehennemin sınırında tüm günahlarımı mağrur bir nefes ile buharlaştıran ve cennetin soluğunu lâl olmuş bir akşamüstünde silikleştiren Ali. İçimde çırpınır izbe bir yaşam. Yalnız bir yanı boyanmış kırık dökük çerçevem; elimi her uzattığımda kıymıklarının avuçlarımı kanattığı ama o kanda şiir olmuş yüzünü gördüğüm Ali. Âh, sevgili Ali... Keşke sana bunları hiç yazmasaydım. Ve keşke sen bunları hiç okumasaydın. Ama insan işte; firar edeceği yeri bilemiyor. Kuşluk vakti gökyüzü bir başka yakar cümleleri. Kül olan kelimeler dökülür omuzlarına ve kuytu köşede saklanan korkak bir anlamı arar durursun mevsimler boyu. Yol alırsın almasına da... Ne diyordu o sevdiğim masal; "dere tepe düz gittim". Derelerde ıslanır, nankör tepelerin soğuk yalnızlığında annenin sıcak battaniyesini ararsın. Masalların bir varmış bir yokmuş'unda asılı kalır bir başınalığın. Senin masalında ne o devler yenilir dağlara ne prenses sevdiğine kavuşur. Sonunu arayan bir kahraman gibi... Firâri olur adın, kaçarsın da... koskoca dünyada sığınacak bir yer bulamazsın. Oysa yaralı bir keşkenin içinde çok koştum Ali. Küheylan yüreğim bozkır oldu yollarda. Dizlerim yaralı. Sesim yaralı. Şimdi ne içimdeki yaraya sığabiliyorum ne de yaramı kendime sığdırabiliyorum. Kilometrelerce koşmuşum da eve bir türlü varamamışım.
Sevgili Ali,
Zihnimin sessizliğinde bir an var, herkeslerden sakladığım. Ay ışığının ıslattığı o karlı gecede üşür durur kalbim de senin soluğunda ısınır. Yalnızca seninle olmak ateşini harladığım o yürüyüşlerde yanımda öylesine güzeldin ki dünyanın bütün beyazları sana râm olsa yine de senin kadar ışıldayamazlardı. Beyaz... Dünyanın tüm renklerini barındıran... Hayatımda içtiğim ilk can... İnsanın hem düğünü hem ölümü olan. Seninle geçirdiğim her dakika beni evrenin tüm gündüzlerinde ve şafağa sarkan her gecenin parlak düğününde yaşatmaya yetti. Fakat şimdi uzak iklimlerden gelmiş bir kartpostal soğukluğundaki bembeyaz bir ölümün içinde nefes nefeseyim. Gözlerimde sana düştüğüm gurbetin sessizliği, dizlerimde gidilmeyen yolların birikmişliğinin yorgunluğu var. Hep aynı yerde döndüm durdum da ne yüzümü senden çevirebildim ne kendime yetişebildim. Şimdi baktığım yerlerde kimsesiz kalmanın çukurundayım. Keşke bunları sana hiç söylemeseydim. Ve keşke sen hiç bilmeseydin.
Sevgili Ali,
Birbirimizi gördüğümüz ilk günü hatırlıyor musun, bir gün seni seveceğimden habersiz şekilde yüzüme gülümsemiştin. Kader işte, dünyanın bütün güzelliklerini kovaladığın bir yaz gününde bir gülümsemenin telaşıyla ayağının takılacağını bilemiyorsun. Dünyanın bütün güzellikleri... Her biri sana benzemeye öyle yakındı ki, kimsenin yetişemediği tutkulu gözlerindeki tutsaklıklarını gördükçe içimde 40 yıllık bir pencere güneşe açılırdı. Kış gelince açan ilk güneşe yastığı yorganı sermek gibi. Yaşamımı ince ince temize çekmek gibi. İçimde sızlayan bir türküyü aydınlık günlere yâr etmek gibi. Âh canımıniçi Ali… Seninle zamanın durduğu yüzyıllar geçirdim. Ben seni güz yaralı bir kalpte tüm fırtınaları affeder gibi sevdim. Şimdi yalnızlığın bahçesinde yalın ayak koşarken içime batan dikenler ile rüştüne çıkıyorum bir akşamüstünün. Gökyüzüm karanlık, güneşim kırgın, yağmurum ağlamaklı. Gül kesiği bir yaranın içinde sızlıyor senden geriye kalan soluksuz bir anı. Keşke bunları sana hiç söylemeseydim. Ve keşke sen bunları hiç bilmeseydin.
Sevgili Ali,
Seninle kalabalıklaştığım dünyaları uğurluyorum avuçlarında. Vatanım sandığım memleketler siliniyor gözlerimden, şimdi varlığım yokluğuna müebbet. Seninle dünyaya meydan okuduğum bayraklar artık gölgesiz. Cephelerim kimsesiz. Adın yenik bir meydanın son tınısı. Keşke bunları sana hiç söylemeseydim… Sevgili Ali, çocukken annemin kucağında örtündüğüm o battaniyeyi aldım üstünden, baharlar senin olsun. Yine de dikkat et kendine; ne diyordu şair: “bir daha hiçbir ana doğurmaz seni.”
25 Kasım Pazartesi (2024)
22:14
Comentarios